MİLAS’IN TARİHİ
Milas Muğla ilinin ikinci büyük yerleşim bölgesidir. Sodra Dağının eteklerinde kendi adıyla anılan ova üzerinde kurulmuştur. Arkeolojik araştırmalara göre kentin kuruluşu İ.Ö 1.bine kadar uzanmaktadır. Adını rüzgarlar tanrısı Ailos’un soyundan gelen Mylasos’dan alan Milas, önce Karia’nın sonra Menteşe Beyliği’nin başkentliğini yapmıştır.
Milas’ın antik ismi Mylasos ya da Mylasa’dır. Tüm Karia’nın ulusal tanrısı Zeus Karios Mabedi’nin yer aldığı Milas, Kariaların haç yeri durumunda idi . Her yanı mermerlerle kaplı olan kent, haklı olarak “Mabetler Şehri” adını almıştır Kesintisiz 3 bin yıllık kültür birikiminin izlerini Milas’ın her yerinde görmek mümkündür. Milas’ın sınırları içinde 27 antik kentin kalıntıları vardır.
Bunlardan İasos, Labrabda, Euromos ve Heraklia ziyaret edebilecek olanlarıdır. Ayrıca Milas başka tarihi değerlere de sahiptir. Milas sırasıyla Karia, Bizans, Selçuklu, Menteşe Beyliği ve Osmanlı Uygarlıklarını yaşamıştır. Milas Ege Deniz’inin iki önemli körfezi olan Gökova ve Mandalya Körfezi’ndeki kıyılarıyla yat turizmi açısından önemli bir konuma sahiptir. Kaptan Cousteau buraları gördükten sonra “Dünyada cennet arayan Gökova’da bulur” demiştir. Uluslararası Milas Havaalanı Milas’a ulaşmanın en kolay yoludur.
UZUNYUVA VE HEKATAMNOS LAHTİ
Halk arasında uzun yuva olarak adlandırılan sütun, aslen Roma döneminde memandros adına dikilmiş bir onur sütunudur. Korinth düzeninde bir başlığa sahip olan sütun, antik Mylasa nın en güzide eserleri arasında yer alır. hakatomos lahti: karia kralı hakatomnos´a ait olduğu öne sürülerek 2400 yılık mezar, Anadolu da 100 yılını arkeolojik buluşu olarak tanımlanmıştır. Kral: mezarda masif dört tarafı yüksek kabarmalarla süslenmiş sanat şaheseri bir lahne tüm kişisel eşyalarıyla birlikte görülmüştür.
ARASTA
Hisarbaşı Mahallesinde tarihi Çöllüoğlu Hanın ´ın çevreleyen dükkanların bulunduğu bölge Milas arastasıdır. Çöllüoğlu Hanının 1719 ´yılındaki inşasından sonra kurulmaya başladığı tahmin edilmektedir. Yüzlerce yıldır Milas ticaretinde önemli bir yeri olan arasta terziler ve tenekeciler esnaf lokantaları ayakkabıcılar ticari faaliyetlerine devam etmektedir. Geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini taşıyan arasta dükkanları tek yada iki katlıdır. Çatıları kiremittir. Sıralı dizin şeklinde konumlanmıştır. Ön cepeleri dar fakat derinlikleri genelde daha fazladır.
Arasta cadde ve sokakları birbirini yatay ve dikey olarak kesmektedir. Sokakları birbirini yatak ve dikey olarak kesmektedir. Sokaklar isimlerini kunduracı demirci eskici gibi meslek guruplarından alırlar. 1960 yılların başına kadar arasta ticari yaşama kültürleriyle renk katan Yahudi ve Rum esnafının izlerini bu gün de görebilmek mümkün. Pek çok özelliğini bozulmadan koruyan Milas arastası yerli yabancı turistlerin de uğrak noktasıdır. Özellikle salı pazarının kurulduğu gün arasta da yoğun ilgiden payını alır. Köftecilerde et ve ciğer kavuran lokantalarda yer bulmak zordur.
HACIALİAĞA KONAĞI
Misarbaşı Mahallesinde yer alan Hacı Ali Ağa konağı, Milâs’ın 19. yüzyıl Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Konak, 1968 yılında Milas eşrafından Hacı Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır. Dörtgen planlı ve iki katlı olarak inşa edilen yapının alt katı zahire ambarı ve zeytinyağı deposu olarak üst katı ise yaşam odaları olarak kullanılmıştır. 2005 yılında Milas Belediyesince aslına uygun olarak restore edilen konağın, birinci, günümüzde Türk karikatürün büyük ustası, Milas doğumlu Turhan SELÇUK anısına ,Turhan Selçuk karikatürlü evi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Ev´in ikinci katı ise geleneksel Milas ev yaşamını ortaya koyan anlayışla tefriş edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
ÇÖLLÜOĞLU HANI
Kentin merkezi bir noktasında, Belen Camiinin hemen yakınındadır. Abdülaziz Ağa tarafından Ağa Camisinin yakınında 1737-1738 yıllarında yapılan medreseye vakfiye olarak 1719-1920 tarihinde inşa ettirilmiş olmasına rağmen bugün özel mülkiyettedir ve büyük ölçüde yıkılmıştır.
Kuzeyde ve güneyde olmak üzere hol şeklinde iki girişi vardır. Güneydeki giriş tam eksende yer alırken güneydeki sağ köşededir. Bugünkü otellerle eşdeğer bir fonksiyona sahip olan han genel olarak ortada taş döşeli bir avlu ve avlunun etrafında yer alan çift katlı odalardan meyana gelir. Alt kat binek hayvanlarına üst kat ise insanların konaklamaları içindir. Üst katın bütün odalarında ocak ve eşya koymak için duvarın içine açılmış dörtgen niş şeklinde takalar vardır. Üst kat odaları önlük şeklinde düzenlenmiş ahşap direkli sundurmalara açılır. Sundurma alttan ayak ve devşirme sütunlar tarafından desteklenir. Kapıların ve çift çanaklı pencerelerin üst tarafları sağır sivri kemerlidir. Soğuk ve güvenlik gibi nedenlerle alt kat pencereleri küçük yapılırken kapılar bunun tersine hayvanların rahat girip çıkabilmeleri için yüksek tutulmuştur. Kuzey doğu cephenin dış tarafında girişleri kötü bir şekilde değişikliğe uğramış esnaf dükkânları yer alır.
Yapı malzemesi olarak taş ve kimisi bezemeli antik devşirme mimari bloklar kullanılmıştır. Kırma çatısı alaturka ( oluklu ) kiremit kaplıdır.
GÜMÜŞKESEN MEZAR ANITI
Sodra Dağının doğu yamacındaki antik kent nekropolü (mezarlığı) sahası içinde yer alan ve dönemine ancak kent senatosunun kararıyla yapılabilecek bu ihtişamlı anıt, kuşkusuz Milâs’ın yönetici, komutan gibi üst düzey bir kişiliği ve ailesi için inşa edilmiştir.
Sodra Dağı ocaklarından çıkarılan gri damarlı mermerden inşa edilen mezar yapısı, arazinin meyilli olması nedeniyle elde edilen düz bir platform üzerinde yükselir. Genel olarak gömülerin yapıldığı mezar odası, dinsel törenlerin yapıldığı sütunlarla çevrili orta kat ve bu sütunlar tarafından desteklenen çatı katı olmak üzere üç bölümden oluşur.
Alt katın duvarları dörtgen büyük mermer bloklarla inşa edilmiştir. Batı cephesinde yer alan giriş kapısı tam eksende yer almayıp biraz sola kaymıştır.Mezar odsında, üst yapıyı destekleyen başlıkları silmeli, dörtgen kesitli dört ayak yer alır. Odanın zemininde, zor fark edilebilen izlerden, levhalarla elde edilmiş lahitlerin içine defnedildiklerini anlamak mümkündür.
İkinci katta çatıyı taşıyan sütunlar 13 oranında yivli olup, köşelerde yer alanlar dörtgen kesitli, diğerleri ise oval kesitlidir. Başlıkları akathus (kenger) yaprakları ile bezenmiş olan sütunların aralarının, zamanında ahşap korkuluklarla kapatılmış olduğunu, sütunların üzerindeki küçük nişlerden anlamaktayız.
Orta katın zemin dişemesinin, kuzey tarafında yer alan ve bir huni gibi aşağı doğru daralan delik, burada gerçekleştirilen dinsel törenler esnasında, mezar odasına kutsal sıvı ya da kurban kanı akıtmak için yapılmış olmalıdır.
Büyük mermer bloklarının birbiri üzerinden taşırılarak içe doğru daralması sonucu elde edilen çatının tavanı, taşa şekil vermenin üst düzey işçiliğinin yanı sıra, mezarda yatan kişinin önemini vurgularcasına, geometrik ve bitkisel motiflerle bir nakış gibi işlenmiştir.
Genel form itibariyle, dünyanın 7 harikasından birisi olan Halikarnassosdaki Mausoleumu çağrıştırsa da kendine özgüdür ve yakın benzerlerine daha çok Doğu Akdeniz ve Kuzey Mezopotmya(G.Doğu Anadolu)da rastlanır. Mezar yapım tekniği ve mermer süslemelerin karakteristik özelliğinden dolay, M.S. 2. yüzyılın ortalarına (Antoninler dönemi) tarihlendirilmektedir.
BALTALI KAPI
M.Ö. 1. yüzyılın sonunda inşa edilmiştir. Kapı kemerini, baslıkları bir sıra pal met ve yivle süslü iki paye taşımaktadır. Dış tarafındaki kilit üzerinde bulunan çift yüzlü balta kabartmasından dolayı baltalı kapı ismini almıştır.
BEÇİN KALESİ
Milas’ın 5 km güneyinde yer alan Beçin Beldesinin girişinde, Milas-Ören yolundan sağa sapan bir yolla kalıntılara ulaşmak mümkündür. Platonun kuzey ucundaki dik kayalıkta yer alan kale ise hemen göze çarpar.
Tarih içinde Pezona ( Ortaçağ İtalyan Kaynaklarında) Barçın, Berçin, Peçin ve Beçin ( Türk-İslam Kaynaklarında) gibi değişik isimlerle anılan Beçin’deki en eski kalıntılar, Arkaik döneme kadar uzanır. Bugünkü Beçin platosunun kuzey ucundaki kaya kütlesi üzerinde yer alan Ortaçağ kalesinin altında, Arkaik ve Klasik dönemlere ait mimari kalıntılar vardır. Bugünkü Beçin Beldesinin olduğu yerde rastlanan ve Geometrik dönemden Roma dönemine kadar uzanan değişik tipteki mezarlar da, Antik döneme tanıklık ederler. Birinci parlak dönemini, Arkaik dönemde yaşadığını anladığımız Beçin, uzun bir ardan sonra bir Türk Beyliği olan Menteşeoğluları ile ikinci bir parlak dönem daha yaşamıştır.
XIII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi egemenliği altına alan Menteşeoğluları Türkleri, başlangıca Milas’ı merkez olarak seçmiş ancak savunmasının kolay olması, havadar ve bol suları gibi nedenlerle yönetim merkezini Beçin’e taşımışlardır. Tacettin Ahmet Gazinin yönetimi boyunca, beyliğin başkentliğini yapa Beçin, 1331 de Osmanlı topraklarına katılınca merkez Balata (Milet) taşınmıştır.
Şapel (küçük kilise ) gibi çok az sayıda Bizans kalıntısının görülebildiği Beçin’de İç kale, Ahmet Gazi Medresesi ve türbesi, Orhan Bey Camii, Büyük Hamam Bey Konağı, Bey Hamamı, Kızıl-Han, Kara paşa Medresesi, Yelli Camii, Yelli Hamam, Yelli Medrese, ve ilginç mezar taşlarıyla mezarlıklar görülebilecek Türk dönemi kalıntılarıdır.
LABRANDA
Zeus Labrandosun kutsal alanı olan Labranda, Milas’ın 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. yüzyılda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşuyordu. 497de kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia ordusu müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenilirler.
M.Ö. 4. yüzyıl tapınağın en önemli devridir. Mausolos (377-352) ve Idrieus (351-344) adli satraplar zamanında burası yeni bir görünüm kazanır. 355 de Labranda’daki yıllık kurban şöleninde Mausolos kendisine yapılan bir suikast-ten son anda kurtulur. Bu mutlu kurtuluş nedeniyledir ki burada bir dizi suni teraslar, küçük bir Dor bina, anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu (Andronlar), sundurmalı yapı (Oikoi), stoa ve etrafi sütunlu Zeus Tapınağı gibi geniş çapta inşaat faaliyetleri başlatılmıştır. 344de Idrieus un ölümüyle bu imar faaliyetleri son bulmuştur. Kutsal alanın kült yeri olarak kullanılması M.S. 4. yüzyılda meydana gelen büyük yangın felaketiyle son bulmuştur.
Labranda’daki kutsal alana Mylasadan başlayan ve 8 m. genişliğinde olan kutsal yol ile ulaşılırdı. Bu yolun üzerindeki döşeme izleri günümüze kadar koruna gelmiştir. Alana iki giriş binasından biriyle geçilir. Dor binası diye adlandırılan yapı dikdörtgene yakın düzensiz oluşumuyla güney propylon binasının hemen doğusunda yer alır. Kuzeye dönük, dört sütunlu ön avlulu, mermer cepheli, Dor düzeninde bir yapıdır. Roma Döneminde bu küçük bina hamam külliyesine dahil edilmiştir.
Propylon bölgesi kuzeyde etkileyici bir duvarcılık gösteren, üzerindeki dört geniş getle uzun odalara açılan bir duvarla sınırlanır.
Bu uzun odalar depo veya hazine odalarıdır. Geniş bir yapı külliyesinin bir kısmını oluştururlar. Bu yapı doğuda ve daha üst seviyede yer alan kutsal yemek için kullanılan altı dörtgen odalı, sundurmalı yapı ile sınırlanır. 12 metre genişliğindeki merdivenle orta terasa ulaşılır. Burada Mau-solosun Andronu (Andron B) yer almaktadır. Bu Heka-tomnos Sülalesinin başlattığı ilk yapıdır. Dörtgen sellasi ve arka kısımda bulunan geniş dikdörtgen girintisi ile mabet benzeri bir binadır. Bu girintide olasılıkla Mausolosun karisi ve kız kardeşi olan Artemisianin ve belki de Zeusun heykelleri saklanıyordu.
En üst terasta yer alan Zeus Mabedi doğuya dönüktür. En eski evresi 4. yüzyıla tarihle-nir. Ikinci evrede sellanin boyutlarına uydurabilmek için 6 cephede, 8 yanlarda olmak üzere bir sütun dizisi ve sel-lanin arkasına bir mekan (Opisthodomos) eklenmiştir. Bu sütunlu mabed Idrieus tarafından takdis edilmiştir. Düzenindeki ayrıntılar ve genel konumu nedeniyle bu mabed Prienedeki Athena Mabedi ile benzerlikler gösterir. Bu da her iki mabedin mimar Pytheos tarafından yapıldığına işaret eder. Mabedin güney batısında ve yakınında Idrieusun Andronu (Andron A) bulunmaktadır.
Yerleşmenin en iyi koruna gelen binasıdır. Güney duvarı döşeme seviyesinden 7.9 m. yüksekliğindedir. Plan olarak Mausolosun Andronunun aynisidir. Sellanin içinde kutsal ziyafet sırasında kullanılan sedirlerin yer aldığı alçak sıvalı sekilerin izlerine rastlanır. Arka duvarda yer alan niste Kral ailesi Idrieus ile kız kardeşi ve karisi Adanin ve Zeusun heykelleri saklanıyordu.
Oikoi, anteler arasında yer alan dört dor sütunlu sundurmanın arkasındaki boyutları eşit olmayan iki dikdörtgen odadan oluşmaktadır. Bu binanın çatı kaplaması da kısmen Dor, kısmen Ion düzenlerinin karışımıyla oluşmuştur. Bu bina muhtemelen hem kutsal alanın arşivi olarak hem de rahiplerin çalışma yeri ve kutsal ziyafet için kullanılmıştır.
Kutsal alanın kuzeyinde dik bir yokuş yer alır. Bunun güney yamacında mabedin üzerinde 15 m. uzunluğunda bir mezar yer almaktadır. Mezar odası ve girişi çıkıntılı tonozludur. Çatı Dor düzeninde granitten yapılmıştır. Kutsal alanın 200 m. batısında arkası istinat duvarıyla takviyeli stadyum bulunmaktadır. Her iki basta da yarışların başlama ve bitiş tasları hala mevcuttur. Kutsal alanda yapılan beş günlük şölen sırasında burada da yarışların düzenlenmiş olması gerekmektedir.
Labranda kazısı 1948 yılında İsveç Uppsala Üniversitesinden A.W. PERSSON tarafından başlatılmış ve aralıklarla hala devam etmektedir. Simdi kazılar P. HELLSTRÖM tarafından yürütülmektedir.
IASSOS
Güllük’ten dolmuş motorları ile veya karayoluyla Milas yolundan ayrıldıktan sonra 18. km’de ulaşacağınız Kıyı Kışlacık Köyü’nde köyle iç içe bir antik kent göreceksiniz: Iasos Köylüler patikaları kestirme yol olarak kullanıyorlar, keçiler otluyor, eşeklerini bağlıyorlar. Köy dar girişli dalgakıranla korunan bir doğal limanın kıyısına kurulmuş. Girişte antik kenti göreceksiniz. Ören yerinin girişinde plan ve açıklayıcı bilgilerin yer aldığı tanıtım tabelaları ihtiyacı karşılamaya yetiyor. Ören yerlerinde görmeye alışık olmadığımız kadar da şık. Argoslu kolonistlerin kurduğu kente sonra Milet’ten göçmenler gelip yerleşmişlerdi. Kentin baş tanrıları Apollon ve Artemis idi. Dionysos adına da festival düzenleniyordu. Kent bu festivalleri ile müzik ve tiyatro merkezi olarak tanınıyordu.
Ören yerinde görülebilecek kalıntılarla ilgili bilgi ise şöyle:
Çevresi Roma döneminde sütunlu portiko ile belirlenen agoranın batı kenarında bir odeion, heykelinin yağmurdan ıslanmadığına inanılan Artemis tapınağı yer alıyor.
Zeus Megistos tapınağı, kentin doğu yüzünde çeşitli yazıtlar, bir adak yapısı ve adak steli dizisi aracılığıyla saptanmış kutsal yere sahip. Tiyatro, Zeus tapınağı alanının üstündedir. Epikrates oğlu Zopatros tarafından Roma çağında onarılan yapı, Hellenistik geleneklere göre kurulmuştu. Tiyatro duvarlarındaki yazıtlar, oyuncular, müzisyenler ve bu etkinliklere destek veren kişilerin adlarını yansıtmaktadır. Kentin en üst noktasındaki kale, Hıristiyanlık döneminden kalmadır.
Tepe noktasından Kıyı Kışlacık koyu içinde suların üstünde bir bölümü bulunan mendirek-fener yapısı izlebilir. Batıdaki kayalık düzlemde ise kenti karadan koruyan uzun duvarlar bulunmaktadır.
HERACLEIA
Bir zamanlar liman kenti olan Heraklianın önünde mavi sularıyla Bafa gölü uzanırken, arkasında ürpertici görünüşüyle Beş Parmak Dağları ( antik adıyla Latmos dağları) yükselir. Eski Kent Latmos adıyla şimdiki yerinden biraz daha kuzeydoğuda yer alırken, Hellenistik Dönemin başlarında bugünkü yerine taşınmış ve yarı tanrı kahraman Heraklesin adına istinaden, Herakleia adını almıştır.26 kule tarafından desteklenen 6,5 km.lik surları, birşehrin savunmasına verilen önemin yanı sıra, antik bir israfın da göstergesidir. Son yıllarda keşfedilen prehistorik kaya resimleri ve taştan yapılmış el baltaları bu gizemli coğrafyada yerel dağ tanrı ile bütünleşen bir yaşantının, tarihin yazısız dönemlerine dek uzandığını göstermektedir.
Her biri doğal birer anıt görünümünde olan, devasa kayaların sunduğu gizlenme avantajıyla Latmos Dağları erken dönem Hristiyanlarına da ev sahipliği yapmış ve onları putperest Romalıların acımasızlığından korumuştur. Bu kadar büyüleyici atmosferi olan Herakleia’nın, Bafa’nın ve Latmos dağlarının çoban Endymion ile ay tanrıçası Selene’nin aşkını anlatan mistik bir efsane ile taçlandırılması gayet normal karşılanmalı ve saygı duyulmalıdır. Zaten Bafa Gölü, Antik Çağdak ismiyle Latmos Körfezi, dağların sinesine usulca sokulan bir sevgili gibi değil midir?
Bugün izlenebilen kalıntıların arasında Athena Tapınağı, Agora, Surlar, Mezarlar, Tiyatro, Bouleterion, Endiymion Tapınağı, Yediler Manastırı, adalarda kilise ve Manastır kalıntıları görülebilir.
EUROMOS
Çevrenin Milas’tan sonra ikinci önemli kenti olan Euromos’un kalıntıları, Milas-Söke karayolunun 12.kmsinde ve yolun sağında yer alır. Özellikle tapınak sütunları yoldan rahatlıkla görülebilir.
Tapınak sütunlarından dolayı, yöre halkı arasında “Ayaklı ” olarak isimlendirilen kentin adını, ilk kez M.Ö. 5. y.y. da Perslere karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliğine vergi veren şehirlerin listesinde rastlamaktayız. Tarihçi Polybiosun ifadelerinden, Euromos adının geniş bir alana verildiğini ve bu alanın olasılıkla Olymos, Khalketor gibi küçük kentleri de kapsadığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 5. yy. kayıtlarında Kyramos ya da Hyramos olarak geçen kentin adının güçlü anlama gelen “Euromos” şeklinde değiştirilmesi, Satrap Mausolosun bölgeyi helalleştirme siyasetinin bir sonucu olmalıdır. Bu yazıtlarda çok seyrek de olsa kent adının “Europos” biçiminde geçtiğinde bilinmektedir.
Euromosun tarihi Karya’nın tarihi coğrafyasına bir paralellik, gösterir. Mylasa ile vatandaşlık anlaşması (sympoliteia) yapan Euromos, zaman zaman Herakleia’nın saldırılarına maruz kalmış ve Mylasanın yardımına başvurmuştur.
En önemli kalıntısı, İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) zamanına tarihlenen Zeus tapınağıdır. Tapınakta yapılan kazı çalışmalarında M.Ö. 6. Y.Y.a ait kalıntılar ele geçmiştir. Surlar, tiyatro agora lahit mezarlar görülebilecek diğer kalıntılardır.